İslam’ı referans almadan müslüman olunur mu?
Şimdi Mısır’daki “askeri darbe” konuşuluyor. Ancak bütün söylenenler ya “tarihin en sinsi ve yalancı diktatörlüğü” olan “demokrasi”yi allayıp pullamadan, ya da “kimin haklı, kimin haksız olduğu”na dair “yorum yarıştırma”dan ibaret. “Konunun esası” arada kaynayıp gidiyor.
Bu arada, bu hassas ve sıcak gündem vesilesiyle, bazı “büyük projeler”in sözcüleri tarafından, es geçilmesi mümkün olmayan bir “ince ayar” çekiliyor algılara. Mesela, “büyük projeler”i yürüten kadro içinde önemli bir yeri olan yazar, “Mısır’daki darbenin anlattıkları” başlığı ile söze girip, sözü “İslam coğrafyasında mütedeyyin insanlar, yönetime talip olacaklarsa dini referans almamalıdırlar” noktasına bağlarsa, müslümana lanse edilen böyle bir “algı”yı es geçemeyiz elbette.
Dini referans almadan talip olunan yönetimden müslümana ne hayır gelir? Bir müslüman, “İslam’a göre” olmayan yönetime talip olabilir mi, enerjisini gayriislami yönetimi sürdürmeye harcayabilir mi? Bundan da önce, İslam’ı referans almayan kişi müslüman sayılır mı? İslam’ı referans almadan kazandığın iktidarın sana ve “müslüman toplum”a ne faydası olur? Müslümanın vazifesi, “beşeri sistemler”i, “tağuti düzenler”i ayakta tutmak, onun enerjisine kaynak sağlamak, hayatiyetini ve işleyişini sürdürmek mi, yoksa Rasulullah (sav)’ın yaptığı gibi, hiç taviz vermeden, tamamen ve sadece İslam’ı referans alarak İslam’ın otoritesini, müslümanın iktidarını sağlamak mı olmalı? Buradan şunu mu çıkarmalıyız: Sizin “projeniz”in referansı İslam değil mi ve siz, iktidara gelseniz İslam’a göre yönetmeyecek misiniz? O zaman sizinle diğerleri arasında ne fark olacak? Eğer İslam’a göre yönetilmeyeceksek, hiç değilse “var olan duyarlılıklar”ın kaybedilmemesi, “müslümanın beşeri rejimlere payanda olmaması” için, yönetimde bizden bildiklerimizin bulunmaması daha iyi olmaz mı?
Yazı devam ediyor: “Din, siyasete vasıta yapılınca her şeyden evvel dinin özü zarar görüyor. Dine karşı bir saygısızlık oluyor.” Sözü edilen bu din hangi din? Müslümanın siyaseti dininden ayrı bir şey mi ki, bundan şikayetçi olunuyor? Ya da müslümanın, siyasetini dine göre belirlemesi, niçin dinin siyasete vasıta yapılması olarak tanımlanıyor? Müslüman, dininden ayrı bir siyaset mi gütmeli de, ya da müslümanlara Laiklik mi tavsiye ediliyor ki, din ile siyaset birbirinden ayrı tutuluyor? Topluma öğütlenen din İslam’dan başka bir şey mi olmalı ki, müslümanın, İslam’ı referans alması da, dinine uygun olarak siyaset yapması da “dine saygısızlık” sayılıyor. Sahi, siz de mi bireyin vicdanına hapsedilmiş, oradan sadece bazı ibadetler ve sosyal dayanışmaya dair kimi tutumlar vesilesiyle çıkabilen bir “yontulmuş İslam anlayışı”nı öğütlüyorsunuz?
“Algı yönlendirmesi” yazı boyunca devam ediyor. Müslüman kadroların “İslam’a göre siyaset yapma”ya çalışmalarının, “kendisini samimi müslüman olarak gören kitlelerin kendilerini dışlanmış hissetmeleri”ne yol açtığı, İslami siyaset güdenlerin de “birikmiş tepkilerin sonucunda yönetime gelindiği için” onları ötekileştirdiği vurgulanıyor. İyi de, “kendini müslüman sayan”a İslam’ı tatbik etmek, ona niçin kendini ötekileştirilmiş hissettirsin?
Burada kasıt o değil tabiî. İşin sırrı, “kendisini samimi müslüman olarak gören” cümlesinde. Yani, aslında müslüman değil, ama toplumsal yapı içinde “müslüman” gözüküyor. Bunlar kendini “ötekileştirilmiş” hissetmesin diye, “mütedeyyin kadrolar” yönetime geldiğinde İslam’ı referans almamalılarmış.
İyi de, zaten var olan ve “müslümanı ötekileştiren sistem” ayakta durmaya devam edecekse, mütedeyyin kadroların yönetime gelmesinin ne önemi ve anlamı kalır? Niçin “gayrimüslimlerin hassasiyetleri” dikkate alınıyor da, “müslümanın hassasiyeti” hesaba katılmıyor? Bana zulmeden benden olunca, zulüm adalete mi evriliyor?
Yazar, bunların üzerine, “belki anlaşılmamıştır, işi garantiye alayım” diye düşünmüş olacak ki sözü şöyle bağlıyor: “Mütedeyyin insanlar için zemin; demokrasi, hukukun üstünlüğü, paylaşma ve evrensel insani değerlerdir.”
Gördünüz mü mantığı? Sanki “Tevhid”, “Kur’an”, “Sünnet” vs. önemli değil.
Eğer iktidara geleceksen, İslam’ı referans almayacaksın kardeşim! Çünkü müslüman olmayanları üzmeye, ürkütmeye hakkın yok! Senin dini hassasiyetlerinin hiçbir önemi yok ve onlar seni diledikleri gibi isitismar da edebilirler, eza ve cefa da çektirebilirler; ama sen onların hassasiyetlerini gözetmek zorundasın. Senin inandığın İslam, -hâşâ- inansın ya da inanmasın, insanlar arasında adaleti sağlamaya yeterli değil; o yüzden gayrimüslimleri üzmemek adına müslümanı üzebilirsin. İslam’ı referens almadan, “demokrasi” zemininde, “beşeri hukuk”u üstün tutarak, “emperyalist ve gayrimüslim Batı uygarlığının ürettiği insani değerler”e uygun olarak yönetimi gayrimüslimlerle paylaşmalısın!
Maalesef varılan nokta bu.
Hadi, bir “müslüman” olarak bunu kabul edebiliyorsanız, edin!
Faruk Köse – 7 Temmuz 2013